Alerji ve İmmünoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Hikmet Tekin Nacaroğlu, kış döneminde artan hem ev içi sıcaklık hem de nem nedeniyle ev tozu akarları için çok uygun bir ortam oluştuğunu belirterek, “Haftada en az bir kez yüksek vakumlu veya HEPA filtreli bir elektrik süpürgesi ile tüm odayı temizleyin.” dedi.
AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Nacaroğlu, ev tozu akarlarının her türlü kumaş türünde yaşayabileceğini ve özellikle yatak, yastık, yorgan, halı, kalın kumaşlı perde ve mobilya gibi üzerinde çok kolay toz tutabilen ev eşyalarında yüksek oranda bulunduğunu söyledi.
En yayın görülen kronik durum
Alerjinin dünya çapında en yayın görülen kronik durumlardan biri olduğunu aktaran Nacaroğlu, “Alerjik hastalıkların en bilinenleri saman nezlesi yani alerjik rinit ve astımdır. Her iki hastalık da sıklıkla çevremizdeki hava yolu ile alınan polen, küf mantarı, ev tozu ya da kedi köpek alerjenlerine duyarlı olmakla ilişkilidir. Cildimizi etkileyen alerjik hastalıklar da vardır. Örneğin, bebeklik döneminde bir egzama türü olarak başlayan atopik dermatit buna örnek verilebilir. ” diye konuştu.
Nacaroğlu, cildi hedef alan diğer alerjik hastalıkların ise temas egzamaları ve ürtiker yani halk arasında bilinen adı ile kurdeşen olduğunu dile getirerek, “Tüm vücudu aynı anda etkileyebilen alerjik hastalıklar da bulunmaktadır. İlaç, besin ve böcek alerjileri bu gruptan alerjik hastalıklardır ve hayatı tehdit edici, anafilaksi olarak adlandırdığımız alerjik şoka yol açabilir.” bilgisini verdi.
Hem kalıtsal özellikler hem de çevresel faktörler etkili
Alerji ve alerjik hastalıkların gelişiminde hem kalıtsal özellikler hem de çevresel faktörlerin etkili olduğuna işaret eden Nacaroğlu, şu değerlendirmelerde bulundu: “Ailede alerjik hastalık olması, yani kişide genetik yatkınlık olması bu hastalıkların gelişmesinde önemli bir risk faktörüdür. Alerjik hastalıkların günümüzde bu kadar sık görülmesinin altta yatan nedenlerini sadece genetik faktörlerle açıklayamayız.
Endüstrileşme ile başlayan yaşam şartlarımızın değişmesi, beslenme alışkanlıklarımızın değişmesi, kırsal yaşam koşulları yerine kentsel yaşama dönüş, ev içi ve dış ortam hava kirliliği, sigara dumanına maruziyet, sık antibiyotik kullanımı gibi faktörler alerjik hastalıkların artmasında etkili olduğu düşünülmektedir. Elbette bu faktörler yukarıda bahsettiğimiz gibi genetik olarak yatkın kişilerde alerjik hastalıkların gelişimini kolaylaştırabilmektedir.
Sonuç olarak; alerjik hastalıklar tek bir faktöre bağlı olarak gelişmemektedir. Genetik faktörlerin yanında çevresel faktörlerin etkisi ile karmaşık bir süreç sonucunda ortaya çıkmaktadır.”
“Ev tozu akarları, toz tutabilen ev eşyalarında yüksek oranda bulunurlar”
Doç. Dr. Hikmet Tekin Nacaroğlu, kış aylarında alerjik hastalıkların sorun yaratmasının birçok nedeni bulunduğunu belirterek, “Kış döneminde artan hem ev içi sıcaklık hem de nem nedeniyle ev tozu akarları için çok uygun bir ortam oluşur. Ev tozu akarları eklem bacaklılar ailesinden olup gözle görülemeyen ancak mikroskopla seçilebilen küçük canlılardır. Çoğunlukla ev içi ortamında bulunurlar. Özellikle sıcak ve nemli ortamları çok sever ve hızla çoğalırlar. İnsanlarda alerjiye neden olan bu akarlar insanların deri döküntüleri ile beslenirler. ” şeklinde konuştu.
Günlük yaşantıda hemen her yerde olabilen akarları tamamen yok etmek imkansız olsa da alınacak bazı önlemlerle maruz kalmanın büyük ölçüde azaltılabileceğini vurgulayan Nacaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kullanılan yatak, yastık ve yorgan yün, kaz tüyü veya kuş tüyü olmamalı, mümkünse akar geçirmeyen tıbbi özel kılıflarla kaplanmalıdır. Halıyı mümkünse kaldırın.
Kaldıramıyorsanız boydan boya yün halı yerine küçük ince bir kilim kullanın. Kalın veya ağır perde yerine ince tül veya stor perde tercih edin. Odada mümkün olduğunca az eşya bulundurun. Kitap, biblo, oyuncak gibi eşyaları kapalı dolaplarda muhafaza edin. Akarların yoğun olarak yaşayabileceği peluş ve tüylü oyuncakları uzaklaştırın. Haftada en az bir kez yüksek vakumlu veya HEPA filtreli bir elektrik süpürgesi ile tüm odayı temizleyin.”
“Alerjik hastalar; ağız, burun ve göz gibi organları iyi korumalıdır”
Doç. Dr. Nacaroğlu, soğuk hava, egzoz gazı partikülleri, araba ve fabrika dumanları, sigara dumanı, odun, kömür ve benzeri yanıcı maddelerin sebep olduğu hava kirliliğinin alerjik hastalar için olumsuz bir faktör oluşturduğunu dile getirdi. Hava kirliliğinin, çocukların akciğerlerinde ve burunlarındaki mukoza tabakasında hasar oluşturduğunu aktaran Nacaroğlu, şu değerlendirmelerde bulundu: “Bu da alerjenlerin vücuda daha kolay girmesine, bronşların ve burunların hassaslaşmasına neden olabilir.
Kirli havanın fazla olduğu yerlerde astım hastalığı yanında alerjik göz hastalıklarında ve alerjik rinitte (saman nezlesi) de büyük artış görülmektedir. Hava kirliliğine sebep olan kimyasallar göz, burun ve akciğerlerdeki hücreleri uyararak alerjik tepki oluşmasını tetikliyor. Böylelikle hastalarda burun akıntısı, burun tıkanıklığı, gözlerde sulanma, öksürük, kızarıklık ve kaşıntı belirtileri görülüyor.
Ayrıca, nezle, grip, farenjit gibi soğuk havalarda görülme sıklığı artan viral enfeksiyonlarda astım hastalarını kış aylarında olumsuz etkilemektedir. Alerjik bünyeye sahip kişiler bu viral enfeksiyonlara maruz kalmaları sonucunda astım ve alerjik nezle belirtileri ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle alerjik hastalar; hava kirliliği olan ortamlardan uzak durmalı, kalabalık ve kapalı ortamlarda uzun süre bulunmamalı, sigara dumanından korunmalı, soğuk havanın solunum yollarının etkilememesi için ağız, burun ve göz gibi organları iyi korumalıdır.”
İlaçlar düzenli kullanılmalı
Alerji ilaçlarının kontrolsüz kullanımının hem alerjik hastalıkların tedavi kontrolünün kaybını hem de ilaçlara bağlı yan etki gözlenmesine neden olabileceğini vurgulayan Nacaroğlu, şu bilgileri verdi: “Kış döneminde artan viral enfeksiyonlar nedeniyle alerjik hastalıkların kontrolü sağlamak için bu çocukların ilaçlarını düzenli kullanması ve alerji semptomlarını kötüleştiren tetikleyicilerden uzak durması gerekmektedir.
Yani çocuğumuzun kreş ya da gündüz bakım evinde geçirdiği sürede hekiminin önerdiği koşulların sağlanması ve düzenlenmiş olduğu tedavinin devam edilmesi gerekir. Alerji ilaçları daha çok solunum yolu ile alındığı için kullanımı konusunda eğitim verilmesi ilaçların etkinliğini ve olası yanlış kullanımına bağlı yan etkileri azaltabilir. Kreş ya da gündüz bakımevinde geçireceği süre içerisinde bu ilaçların kullanımı için personel desteğinin sağlanması ilaçların yanlış kullanımının önüne geçerek olası yan etikler önlenebilir.”
“Soğuk alerjisi olanlar soğuğa maruz kalma süresini düşürmeli”
Doç. Dr. Nacaroğlu, soğuk hava, rüzgar veya soğuk sıvılarla maruziyet sonrası hassas vücut yapısına sahip olan bireylerde, soğukla temas eden bölgede kaşıntı, kızarıklık, kabarıklık ve şişme ile karakterize alerjik bir reaksiyon oluşabileceğine dikkati çekerek, söz konusu soğuk alerjisinin, nadir de olsa anafilaksiye yol açarak yaşamı tehdit edebileceğini söyledi.
Soğuk alerjisi olan hastalarda özellikle soğuk suda yüzme ile oluşan anafilaksilere bağlı ölümlerin bildirildiğini vurgulayan Nacaroğlu, şu değerlendirmelerde bulundu: “Bu yüzden anafilaksi veya ciddi reaksiyon öyküsü bulunan hastalara epinefrin hazır enjektör gibi acil durum kitleri verilmelidir. Soğuk alerjisi olan bireylerin bu alerjiden korunmak için yapabileceği en önemli şey ise soğuktan uzak durmak olacaktır.
Soğuk alerjisinden korunmak için mutlaka kalın giyinmeli ve cilt dokusunun olabildiğince az bir bölümünün soğuk ile temas kurması sağlanmalıdır. Bunun yanı sıra soğuğa maruz kalma süresinin de düşürülmesi gerekmektedir. Kış ayları ile beraber grip ve benzeri virüslere bağlı salgınlar tüm dünyada görülmeye başlıyor.
Bulaşıcılığı çok fazla olan bu hastalıklar etrafa kolayca yayılarak alerji hastalarının semptomlarını tetikleyebiliyor. Solunum yolu enfeksiyonları dışında, alerjenler, hava kirliliği, kimyasal tahriş ediciler de kış dönemlerinde alerji semptomlarını ve astım ataklarını başlatabilirler.”